7 Ekim 2015 Çarşamba

uludere, cizre

48 müfettiş yardımcısı 95 sonu 96 başları işe yeni başlamışız. refakat ve nezaret devresinden sonra 98 haziranında hepimiz ilk kez kendi başımıza, yani resen teftişe başlayacağız.refakat ne nezaret ne derseniz, refakat 18 ay kadar bir müfettişin yanında usta çırak eğitimine tabii olmak, nezaret ise bir müfettişin gözetiminde kendi başına teftiş yapmak anlamına geliyor kurul literatüründe. 

muhtemelen değil ilk teftiş yerlerimiz tamamen doğu olacak, tabii arada doğu almayanlarda olabilir.programlar geldi, ben tabii beklendiği gibi en kötü yerlerden geldi.  uludere/şırnak, cizre/şırnak ve ortaköy/aksaray.terörün o zaman tırmanışta olduğu, doğuya gitmenin korkulu olduğu yıllardı. o sene hüseyin adlı arkadışımıza kulp, hazro ve gökçeada programı çıkmış ve istifa etmişti.

ankara'dan uçakla diyarbakır'a gittim, yaşar'da o zaman silvan ilk teftiş yeriydi, diyarbakır şubesinde karşılaştık, akşam üzeri ve ben cizre ye gidemem belli bir saatten sonra. yaşar'la silvan şubesine gittik. sayımları falan yapıyoruz, ama açlıktan ölüyorum. yaşar bir türlü bitirmiyor sayımı, sürekli istiyor, sayıyor, kontrol ediyor.hadi bitir diyorum, az dur acele etme diyor, gerisini yarın sayarsın, kasaya, yani bankacılık  terimiyle müşterek muhafazaya koyalım diyorum, yok. neyse bitirdi sonunda da açlıktan ölmekten kurtuldum, diyarbakır'a döndüm ben, yaşar orada kaldı doğal olarak. 

ertesi sabah erkenden cizre'ye yola çıktık banka arabasıyla. banka arabaları o zamanlar kuş grubu otolardan kartal'dı. cizre şubesine geldim, garajında falan havan topu izleri, mermi izleri, manzara ürkütücü. müdüre gittim, araba istedim, tabii 2. şubemin cizre olduğunu söylemedim doğal olarak. diyarbakır şubesinin arabasını gönderdim, akşama kalmadan 3 gibi uludere'ye yola çıktık, o zmana kadar söylendiğine göre hep kamu görevlileri hep uludere'ye konvoyla gitmiş, ben muhtelemen ilk oto ile giden olacağım, bir şey olaz diyorum, türke bir şey olmaz. neyse korka korka gittik, bir kaç yerde askeri kontrol noktaları var, uyarıyorlar konvoyu bekleyin, geç kalmışsınız, tehlikeli diyorlar. ben devam dedim. akşam 5 suları gibi 2 dağın arasında uzun bir eğimli vadide kurulu olan ve vadinin dibinde dere akan uludere'ye geldim, kontrol noktasını geçtik, postahane var ver mermi ve havan topu izleri, az gittik banka şubesi. inşallah dünya kupasını izleyebilirim diye düşünüyorum. şube işlem hacmi küçük, 20 günde biter.sayımlar falan hemen yaptım, müdür odasına oturdum, nerede yemek yiyeceğim, insanlar nasıl, neler yapıyor akşamları yada hafta sonları, bir sürü düşünce. 

genç yeni personel alınmış, hepsi beklediğimden cevval, konuşkan, saygılı, üniversite mezunu, hele serdar var kıvır kıvır saçları, ne cana yakın, bir genç bayan var, uludereli işsiz güçsüz birine imam nikahlı 2. karı olarak gitmiş, ne garipsedim, fena da sayılmazdı hani.neyse hafta sonu oldu, cumartesi çalışcam 10 gibi şubeye gittim, personelide çağırdım, hafta sonları napıyorsunuz, nasıl zaman geçiriyorsunuz dedim, piknik yapıyoruz, küçük gölet var yüzmeye gidiyoruz dediler, nerde yapıyorsunuz dedin, ırak sınırına yakın bir yerdi, söylediler, neyse hazırlık yapın gidicez dedim, baktım yapmışlar her şey var, ee dedim rakı nerde, rakı olmadan olur mu piknik dedim, sizden çekindik müfettiş bey dediler, neyse gittik dağların arasında yemyeşil bir yere, küçük bir derecik akıyor ki, 5 dakika ayağını suda tutmak ne mümkün, karpuz ve rakı buz.kocaman bir sacda kavurma yaptılar, ben seçiciyim, bana yağsız bonfile falan yaptılar, güzel yedik ve içtik. müzikler dinledik, hava oldukça güzel, doğa etkileyici, akşam olamadan indik, polis kontrol noktası, geçtik, pek de nazik değiller, hem de hiç.

akşamları bilardo oynuyoruz, bilardo salonu var uludere, hamburgerci var üniversite mezunu, kitap gibi, her geçen gün şaşırıyorum, küçük yaşta kızlar satılıyor, istanbul, ankara gibi büyük şehirlere iki üç milyara.çok garipsedim. ama genel olarak beklediğimden çok mutlu oldum diyebilirim, personelini çok sevdim, aradan kaç sene geçti bana eve ankaraya ceviz ve bal gönderdiler bir süre.

uludere bitti, cizre'ye geçtim, müdürümüz diyarbakır'lı aslen ve çok samimi ve candan biri, ama muhasebeci ise o kadar mankafa desem yeridir, hem bilgisiz, hem kaba. bir veznedarımız var,kilolu, komik, neşeli ve okadar da iyi mangal yapıyor, akşamları vezneyi kapatır kapatmaz onu önden gönderiyorum, bazen dicle kenarına bazen kasrik boğazına. mangalı yapıyor, içiyor , müzik dinliyor ve iyi zaman geçiriyorum, zaten doğu insanı gereğinden fazla saygılı ve misafiri hiç yalnız bırakmazlar.bunu ege yada karadeniz'de bulamazsınız, hele iç anadoluda hiç.

güneydoğuyu boydan boya gezdikçe her geçen gün ünye'nin ne kadar güzel olduğunu tekrar farkına varıyorum. ve ülkenin özellikle güneydoğusunun tipik bir ortadoğu kasabasından farkının olmadığını. tüm sınır suriye sınırı karayolu var, karayolunun sağı suriye tarafı tel örgülerle mayınlı arazi, ötesinde asker kuleleri, ve suriye tarafında hiç bir şey yok.

cizre şubesin teftişin son günleri, yaşar'la konuşuyoruz, nasıl gidiyor falan diye, işleri bitirmek üzere, dur şuna bir muziplik yapayım dedim, nasıl olsa bilgisayardan o kadar anlamaz diye. sisteme girdim, ayrı bir kütük açmamış,  o zaman yazışmaların yapıldığı, ayrı dosya açıldığı bir online ağ vardı, girdim, dosyalarını buldum ve raporların hep son sayfasına iyi günler dilerim yaşar yazdım. sen tut raporları okumadan şubeye ver, aradı lan erol naptın olum ya dedi, ben gülmekten kırılıyorum, bunu yapsa yapsa ancak erol yapar diye düşünmüş.doğru da düşünmüş.

bir akşam kasrik boğazına gittik, ihtişamlı bir yer, ırmak akıyor arasından,  dağlar görkemli, bir yanda gabar dağları bir yanda kato dağları.keskin kayalıklar, geç saatlere kadar mangal yaptık ve içtik şubece. dönüşte bir tır az kaldı altına alıyordu bizi.

Bankanın önünde lağım patlamış, etraf kokudan geçilmiyor, müdür belediye başkanına laf geçiremiyor, seçimler yeni olmuş, belediye başkanı dağdan yeni gelmiş pkklı. tam bir keşmekeş var belediyede, bekledik, aldı içeriye. tamam ilgilenicem dedi, aradan bir hafta kadar zaman geçti ancak yaptılar.

sinan lokantası diye bir lokanta vardı, halen varmı bilmiyorum, muhteşem sulu yemek yaparlardı, orada yemek yerdik genelde.ve 100binin üzerindeydi nüfusu vakko'nun mağazası vardı, ne çok şaşırmıştım. kara çarşamba diye çarşambaları vardı ve dicle kenarında parklarının her tarafı kapalıydı ve çarşamba günleri bayanlara aitti, söylenceye göre bayağı bir müstehcen giyiniyorlardı, ben görmedim. cizre 100 yıl kadar önce ada şehirmiş, eski fotoğraflarını gördüm. etkileyiciydi, şimdiki halini sorarsanız eski halinden eser yok.

6 Ekim 2015 Salı

falcı

96 yılı. işe yeni başlamışım. Bir kaç şehirde bir kaç üstadla çalıştıktan sonra urfa'ya gittik. Üstad ve 3 muavin. hava nasıl sıcak, ağustos ayı. şehir ne çok kirli, yemek yiyecek arayıp bulmak ne zor, en azından benim gibi pimpirikli biri için. yoğun çalışıyoruz, klimalar altında.

cep telefonları yeni çıkmış, puşili ve şalvarlı adamlar, başka bir dünya benim için ve çok ilginç geliyor. adapte olmakta da zorlanıyorum. kocaman telefonlarla yaşlı başlı adamlar geliyor, şube kalabalık, bağırış çağırış, ana baba günü genelde her gün. gübre vs destek ödemeleri var. telefonlar çalıyor, alo, he  ben mi şimdi bankadayım, onun işini sonra halletcez ,falan. daha sonra anladım ki kimse kimseyi aramıyor telefonlar yeni alınmış, çaldırılıyor ve konuşuluyor, kapatılıyor ve böylece banka şubesinde önemli adam hissiyatı veriliyor. ama 1 değil 3 değil bu şekilde yapan o kadar çok kişi var ki. o yıllarda cep telefonları ile bilgisayarlı ortamda konuşmak yasak, zarar veriyor denilirdi bilgisayarlar. ama dinleyen kim ki?

evleneceğim, izin aldım, düğün işleri falan, biz balayına urfa'ya gittik, izin vermiyorlar , bizde de alacak cesaret yok, katı disiplin var. eşim o sıralar Malatya'da öğretmen. eş tayini istedik, oldu, ayrılma işlemleri yapacağız. ben dsi misafirhanesinde kalıyorum.arada günlük yazıyorum.kısa notlar alıyorum, o sırada çeşitli geleceğe dair hayaller kuruyoruz eşimle. çocuklarımız olsa, 1 kız 1 erkek, hatta ben 5 istiyorum, evimizi alsak, arabamız olsa, düzene girsek, daha ev yerleştirmedik, borçlar bitmedi falan. 

eşimi malatya'ya ayrılış işlemleri için gönderdim, günlerden cumartesi, günlük karalıyorum yine geç saatlerde, çocuklarımız olsun. adları ekim, eylül, evrim,devrim, eylem. devrim yapacaz yani o günün henüz idealist, öğrencilikten yeni çıkmış, bürokrasiyi ve devleti çözememiş müfettiş yardımcısı gözü ve gönlüyle içimden bunlar geçiyor, o sıralar eşim arkadaşlarıyla buluşuyor malatya'da ve arkadaşları iyi bir falcı var burada , oaraya gidelim kahve falı bakalım beraber. gidiyorlar, falcı eşimin falına bakıyor, diyor eşin devlet görevinde, subay gibi biri, sen hamilesin, eşin uzakta, ama çocukların ismini bile hazırlamış, 1 kız 1 erkek çocuğunuz olacak, istediklerinize kavuşacaksınız falan. ama eşim gülüp geçiyor, mana nasıl olacak falan daha yeni evliyiz diyor.

neyse urfa'ya geldi.1 hafta kadar önce arkadaşımız hasan hastalandı, kusma, ishal, ateş, doktora  gitti, dizanteri. urfa'alışmak zor tabi, yiyecekleri yıkamadan yememek gerek, ama biz daha yeniyiz, ilk doğu turnemiz. eşimde de aynı belirtiler var, sıcak olağanüstü bu arada. ateş, kusma ve ishal. bu kesin hastalandı, ya tifo ya dizanteri dedik, devlet hastanesine gittik, doktor geldi, tetkikleri yaptıktan sonra. ne iş yapıyorsunuz dedi, ben müfettişim eşim anasınıfı öğretmeni dedi, ne güzel ne mutlu size, tebrik ederim dedi, biz şaşırdık, hayırdır doktor bey dedik, hamilesiniz dedi, biz hazır değiliz daha, daha doğrusu ben değilim, şaşırdım, hatta kızmış bilem olabilirim.

sonra dsi misafirhanesine gittik, ayla olanları anlattı bana malatya'da ki falcı olayını falan ben de günlüğümü gösterdim, çok şaşırdık ve çok sevindik.aradan zaman geçti, oğlumuz ekim oldu, 2 sene sonra kızımız eylül ve biz dubleks bir evde yaşıyor ve hayallerimizi kurduğumuz şeylerin nerdeyse hepsine ulaştık, yerine yeni hayaller aldı..


telefon...

ne güzel bir telefon geldi, 15 yıl öncesinde bafra'dan, ziraat bankası günlerimden.güzel anılar ve güzel insanlarla zaman geçirmiş olmanın sevinci ve hüznü bir arada. sevinci var, güzel ve değerli zaman geçirmek, hayata aynı yönden bakan onurlu insanlarla iyi ki tanıştım, zaman geçirdim, aradan geçen zamanda çeşitli vesilelerle haberlerini aldım, acılarında yanlarında olamadığımda üzüldüm, sevinçlerini paylaştım, aslında kolayca bafra'ya geçebilirdim, bir kaç kere plan da yaptım, ama nedense olmadı. hüznü var, aradan geçen zamanda bu kadar güzel ve samimi insanlarla tanışmak, tat almak her geçen gün daha zorlaşıyor ve ender bulunur oluyor. ne yazık ki...

ali bey emekli olmuş, babası değerli insan duran amca vefat etmiş 2007 de. işin başına ali bey geçmiş, eşi emekli olmuş, kızları üniversiteyi bitirmiş ve evlenmiş, oğlum ekimle yaşıt görkem bu sene bilgi üniversitesine başlamış. ne kadar şey değişmiş, ne kadar iyi geldi bu telefon bana. iyi ki varsınız ali bey dostum.

aradan geçen zaman zarfında ben 2004 de iller bankasına geçtim, halen müfettişim, oğlum ekim lise bitirdi, kızım AAAL de 11.sınıfta, ben halen müfettişim ve kastamonu'dayım.

2001 yılıydı sanırım, kriz ertesi, emlak bankasının bir kısım şubeleri ziraat bankasına, bir kısım şubeleri halk bankasına devrediliyordu, ben bafra şubesinin devrini almak üzere gittim. ali bey ticari servis yetkilisiydi. babası duran amca arçelik bayiisi, hatırı sayılır, saygın biri, toprağı bol olsun.